Tereyağlı ve Tuzlu Çayın Vatanı: Tibet Çay Kültürü
Çayın memleketinin Çin olduğu bütün dünyada biliniyor. Uzun tarihe sahip çay kültürünün zengin bir içeriği var. Çay sadece Hanların yaşamında değil, Tibetlilerin yaşamında da önemli bir yer tutar. Halk arasında “Hanlar yemekle, Tibetliler çayla karın doyurur” sözü yaygındır. Bu, Tibetlilerin yaşamında çayın ne kadar önemli olduğunu kanıtlar. Peki, nasıldır orada çay kültürü?
Tibetlilerin yaşadığı yaylanın yüksekliği 3500 metreyi aştığı için, eski çağlarda çay üretimi yoktu. 1300 yıl önce Tang hanedanının zengin maddi kültürünün etkileri, Tibet bölgesinde hükümranlık süren Tubo krallığıyla temaslar sayesinde, bu bölgede de tanındı. Böylece, çay da bu bölgeye girmiş oldu.
Tibet milliyetinin tarihi kayıtlarına göre, Tubo kralığına ilk girdiğinde çay bir tür doğal besin olarak görülüyor ve sadece krallık ailesi ile soylu aileler tarafından kullanılıyordu. Krallık ailesinde büyük miktarda çay bulunmasına rağmen, çay içme adetleri hakkında pek bilgileri yoktu. Tang hanedanı prensesi Wencheng’ın Tubo kralıyla evlenmek üzere Tibet’e gitmesiyle, Budizm de bölgeye girerek halk arasında yayıldı. Tang hanedanı dönemde Budist rahipler çay demleyip içerdi. Budist rahiplerden bir kısmının Tibet’e gelmesiyle çay içme adeti de Tibet’e girdi. Tibet’te 9. yüzyılın başlarından itibaren “yedi aile bir Budist rahibi besler” sistemi uygulanmaya başlamıştı; rahipler tarımsal üretime katılmazdı; bu nedenle çay içme geleneği Tibetli rahipler arasında ve tapınaklarda yayılmaya başladı. Tibet’te sonraki dönemde Budizmi yok etmek için büyük çaplı bir hareket başlatıldı; tapınaklar yıkıldı, rahipler ise sıradan insanlar haline geldi. Bununla birlikte çay içme geleneği de sıradan halk arasında yayıldı. Böylece çay içme, Tibet’teki çeşit toplumsal tabakaların ortak geleneği haline geldi.
Çayın Tibet’te yayılmasında, Tibet ile Tang hanedanının yaşadığı Orta Düzlükler olarak adlandırılan bölgeler arasındaki temasların yoğunlaşmasıyla, Tibet’e daha çok çay getirilmesinin büyük katkısı var. Tang hanedanından sonra kurulan “çay-at pazarı” sistemi sayesinde Tibet’e çay getirilmesi daha kolay oldu. 13. yüzyılın sonlarında Tibet’in Çin’e ait bir idari bölge haline gelmesinden sonra çay tedariki de güvence altına alındı.
Orta Düzlükler’e ait çay kültürü, bin yıl süren gelişme sayesinde Tibet’e özgü özellikler kazandı. Aslında yıl boyunca et ve bir çeşit arpa unuyla yapılan Zanba adlı yemeği yiyen Tibetlilere göre, çay yağı giderir, besini düzeltir ve insanı rahatlatır; bu nedenle halk tarafından çok beğenilir. Tibetliler çayı “rastlantı olarak dünyaya düşen tanrıların içkisinden bir damla”ya benzettiler.
Tibetlilerin çay içme adetlerinin kendine özgü özellikleri var. Tibetliler çayı çok koyu bir renk alana kadar demleyip azcık tuz koyar, bu tür çaya “sade çay” denir. Bu çay içme usulü en yaygın adettir; veya sığır ya da koyu sütü ilave edip içerler. Bu tür çaya “sütlü çay” denir. Sütlü çayı en çok kırsal kesimlerdeki Tibetliler sever. Tibetliler çay yapraklarını da yer. Bu yaprakların yararı olduğuna inanılıyor.
Ancak en popüler, aynı zamanda en zarif çay çeşidi ise tereyağlı çaydır. Tibet’te bir söz vardır: Tereyağlı çay içmeyen kişi, Tibet’e gitmiş sayılmaz. Tibetliler sade çayı demledikten sonra çay suyunu özel bir çeşit çay fıçısına koyar, tereyağ, tuz, yumurta ve ceviz gibi maddeler ekler, hepsini bir çubukla karışırıp servis yapar. Tereyağlı çayın ciltteki çatlakların iyileşmesi için yararlı olduğu biliniyor.
Çay demleme ve çay içine tuz ve baharat ekleme, 1000 yıl önce Orta Düzlükler’de yaygın olan eski bir gelenekti, bu gelenek Yuan hanedanı zamanında kaybolarak sadece bazı azınlık etnik milliyetlerde kaldı. Tibet’te çay içme geleneği de tarihin gelişmesiyle milli bir özellik kazandı.
Kırsal kesimlerdeki Tibetliler boş zamanlarında ateşin önünde toplanır, çay içerek sohbet eder. Çobanlar inek ve koyunları güderken yanlarında taşıdıkları küçük tencereyi çıkarır, 3 tane taşın üzerine oturtup kuru inek gübresi ve yaprakları yakıp çay demler. Sıkça yolculuğa çıkanlar da istedikleri yerde çay demler.
Çay içmek, Budist rahiplerin günlük yaşamının önemli bir parçasıdır. Çayın rahipleri uyanık tutma, çalışkan yapma ve zekalarını arttırma işlevi olduğuna inanılıyor. Tibet’teki tapınaklarda günde üç defa toplu çay içme uygulaması vardır. Sabah, öğle ve akşam olmak üzere üç defa Budizm öğretilerini uygulayıp dini faaliyetlerde bulunan rahipler daha sonra tereyağlı çay içer.
Tibetli rahipler bir dönem dini öğretilerle ilgili öğrenim alıp bu öğrenimi tamamladıktan sonra birkaç yıl sakin bir yerde öğretileri uygulamaya çalışır. Bu süre boyunca rahibin yanında bir çaydanlık, iki poşet Zanba, biraz çay ve tereyağ bulunur.
Tibetlilerin özel bir çay içme protokolü vardır. Çay, önce yaşlılara ve misafirlere verilir. Evde hazırlanan çay önce anne-baba ve yaşlılara sunulur, saygın bir misafir eve gelince ev sahibi misafirin önündeki çay bardaklarını temiz suyla bir daha yıkayıp kurutur, sonra çay doldurur. Misafir bir yudum içtikten sonra evsahibi hemen tekrar doldurur. Yakını, arkadaşı veya komşusu hastalandığında veya yolculuğa çıktığında insanlar sıcacık tereyağlı çay götürüp ziyaret eder veya uğurlama yapar.
Tibetliler düğün veya cenaze törenlerinde de çok çay kullanır. Nikahta çeyizdeki çay miktarı, kızın ailesinin zenginliğini gösteren bir ölçü olarak kabul edilir. Düğün yemeğinde çay ve içki, vazgeçilmez iki malzemedir. Doğum olduğunda aynı köyde oturan akrabalar ve diğer aileler çay, içki ve tereyağ gönderip doğumu kutlar. Doğumdan sonra bir ay dolduğunda bebek tapınağa götürülüp tören yapılır. Ancak evden çıkmadan önce bebeğin burnuna çaydanlığın altından biraz kül sürülür. Bunun amacı, bebeği şeytanlara karşı korumaktır.
Tapınaklarda daha sıkı bir kural vardır. Toplu çay içme uygulamasında bütün rahipler büyük salonda rütbelerine göre oturur; çay demlemekle görevli rahipler tarafından birer kase çay dağıtılır, çay içerken ses çıkarılması yasaktır. Toplu halde içilen çay, tapınağın satın aldığı veya Budizm’e inanan halkın bağışladığı çaydır. Qing hanedanında merkezi hükümetin Tibet’e gönderdiği bakan, belli aralıkla büyük tapınaklara çay bağışlardı. Çayı çok seven Tibetliler çayla ilgili çok sayıda edebi eser ve hikaye yaratmıştır. Örneğin, Çay ve Tuzun Hikayesi’nde, aşık olan bir çift genç yaşadıkları süre içinde aile kuramaz, öldükten sonra tuz ve çaya dönüşür. Tibetliler çay demlerken, içine tuz koyar. Böylece aşık olan iki genç de nihayet gece gündüz birlikte olur. Bu hikaye, Tibetlilerin çaya tuz koyma geleneğine romantik renk katar. Tibetlilerin üretim ve yaşamında çay her yerde görülür, bu nedenle çay ihtiyacı fazladır, çay ticareti de hızla büyür.
Tarih boyunca her hanedan dönemindeki merkezi hükümet, Tibetlilerin kullanımına sunulan çay üretimi, satışı, nakliyatı, vergisi, fiyatı, kalitesi ve denetimiyle ilgili bir dizi yasa çıkarmış. Tibet’in çevresindeki Gansu, Qinghai, Sichuan ve Yunnan gibi bölgelerde de bu nedenle çay pazarları oluşturulmuş. Çay ticaretinin gelişmesiyle işadamlarının işlem çerçevesi yavaş yavaş çayla sınırlı kalmamış, Orta Düzlüklerden ipek ve diğer kumaşların, günlük eşyaların ve hırdavatların, Tibet’ten ise ilaçların, koyun derilerinin ve altınların ticareti yapılmaya başlamış. Bu ticarete kolaylık sağlamak için yüzyıllardır merkezi hükümet ve yerel hükümetler yol yapmış, böylece Tibet ekonomisi canlanmış.
Çayın 1000 yıl önce Tibet’e girmesinden sonra Tibet milliyetinde zengin ve kendine özgü özellik taşıyan çay kültürünün oluşturulmasına kadar insanlar, çayın Tibetliler için sadece bir içecek olmakla kalmayıp, aynı zamanda Tibet ile Han ve diğer azınlık etnik gruplar arasında maddi ve kültürel temasları güçlendiren bir bağ olduğunu görebilir.